İçeriğe geç

Evde güve var ne yapmalıyım ?

Evde Güve Var Ne Yapmalıyım? Varlığın Küçük Misafirine Felsefi Bir Bakış

Bir filozof için en küçük olay bile, evrenin anlamını yeniden düşünmek için bir davettir. Evde bir güve belirdiğinde, çoğumuzun ilk tepkisi “nasıl kurtulurum?” olur. Fakat felsefi bir zihin için bu, çok daha derin bir sorudur: Bu varlık neden burada, onunla ilişkimiz neyi temsil ediyor? Güve, sadece dolapta gizlenen bir böcek değil; yaşamın kırılgan dengesine, insanın doğaya karşı aldığı tavra ve varlığın özüne dair bir aynadır. Bu yazıda, “Evde güve var ne yapmalıyım?” sorusunu etik, epistemoloji ve ontoloji perspektiflerinden inceleyeceğiz.

Etik Perspektif: Yaşama Saygı mı, Alan Savunması mı?

Etik felsefe, “ne yapmalıyım?” sorusunun kalbinde yer alır. Güveyle karşılaştığımızda bu soru, tam anlamıyla eyleme dönüşür. Onu öldürmeli miyiz, yoksa yaşamasına izin mi vermeliyiz? Bu, insanın doğaya karşı etik sorumluluğunu sınayan bir durumdur.

Aristoteles’e göre her varlık kendi doğasına uygun bir amaç taşır. Güve, beslenmek ve çoğalmak için yaşar. Biz ise düzen ve hijyen arayışı içindeyiz. Peki, hangimizin amacı daha haklı? İnsan, doğanın efendisi midir, yoksa misafiri mi? Eğer her canlıya yaşam hakkı tanıyorsak, bir güveyi yok etmek kendi değerlerimizle çelişmek değil midir?

Yine de etik, sadece merhamet değil, denge sanatıdır. Evinin içinde doğayı tamamen serbest bırakmak da bir başka aşırılıktır. Bu yüzden etik yaklaşım, “öldürmek” yerine “uzaklaştırmak” veya “önlem almak” gibi orta yolları keşfetmeyi önerir. Güveye karşı aldığımız tutum, aslında insanın güçle olan ilişkisini sorgular: Güç, yok etmek için mi, yoksa düzeni korumak için mi kullanılmalı?

Epistemoloji Perspektifi: Bilginin Sınırında Bir Böcek

Epistemoloji, yani bilginin doğası, güveyle ilgili algımızda gizlidir. Güveyi neden tehdit olarak görürüz? Çünkü bilgi eksikliğimiz korku üretir. Güvenin gece karanlığında sessizce kanat çırpışı, bilinmeyene dair kadim bir tedirginlik yaratır. Oysa çoğu güve zararsızdır; yalnızca birkaç türü giysilerimizi kemirir.

Bu noktada bilgi, davranışımızı belirler. Bilmediğimiz şeyden korkar, anladığımız şeyi yönetiriz. Eğer güveyi sadece “zararlı bir böcek” olarak bilirsek, ona düşman oluruz. Ancak ekosistemdeki yerini, doğadaki görevini öğrenirsek, ona bakışımız yumuşar. Bilgi, varlığa karşı tutumumuzu dönüştürür; bilgelik ise o bilgiyi etikle birleştirir.

Filozof Spinoza’nın dediği gibi: “Anlamak, affetmektir.” Güveyi anlamak, onun var olma hakkını kabul etmektir. Bu durumda, “Evde güve var ne yapmalıyım?” sorusu bir bilgi problemine dönüşür: Ne biliyorum, ne zannediyorum, neyi yanlış anlıyorum?

Ontoloji Perspektifi: Varlığın Küçük Yansımaları

Ontoloji, varlığın özünü sorgular. Güve, var olmanın en sade örneklerinden biridir. Sessizdir, görünmezdir, ama vardır. Tıpkı insanın bilinçaltındaki gölgeler gibi, dolap aralarında yaşar. Onun varlığı bize şunu hatırlatır: Yok saydığımız her şey, aslında bir biçimde yaşamaya devam eder.

İnsanın evinde güve olması, yaşam alanının mutlak hakimiyetinde bir çatlağı temsil eder. Her şey steril, düzenli, kontrol altında sanırız; oysa doğa bir yerlerden sızar, kendini hatırlatır. Güve, doğanın “ben hâlâ buradayım” deyişidir. Bu durumda soru artık “Ne yapmalıyım?” değil, “Bu varlığı nereye yerleştiriyorum?” olur.

Ontolojik açıdan, insanla güve arasında keskin bir ayrım yoktur. İkisi de aynı varoluşun farklı biçimleridir. Fark, bilinç seviyesindedir. Ancak bu fark, üstünlük anlamına gelmez. Belki de güve, bizim karmaşık zihinlerimizin unuttuğu basit bir hakikati yaşar: Varlık, sadece olmaktır.

Sonuç: Küçük Bir Güve, Büyük Bir Soru

Evde bir güve gördüğümüzde aslında üç düzeyde bir sınavla karşılaşırız: Etik olarak ne yapacağımıza karar veririz; epistemolojik olarak neyi bildiğimizi sorgularız; ontolojik olarak varlıkla ilişkimizin doğasını hatırlarız. Bu üç boyut bir araya geldiğinde, sıradan bir olay derin bir felsefi deneyime dönüşür.

Belki de en doğru cevap, güveyi ne öldürmek ne de kutsamak; onunla birlikte yaşamayı öğrenmektir. Çünkü yaşam, sadece büyük olaylarda değil, dolap köşelerinde kanat çırpan küçük varlıklarda da anlam bulur. Peki sen, varlığın bu sessiz misafirine nasıl davranıyorsun?

Belki de bu sorunun cevabı, senin dünyayla kurduğun ilişkinin aynasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir